Selected
Original Text
Edip Yüksel
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
36:1
يسٓ
36:1
Y. S. - Edip Yüksel (Turkish)
36:2
وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ
36:2
Bilge Kuran'a and olsun. - Edip Yüksel (Turkish)
36:3
إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
36:3
Sen elbette elçilerden birisin. - Edip Yüksel (Turkish)
36:4
عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ
36:4
Dosdoğru bir yol üzerinde. - Edip Yüksel (Turkish)
36:5
تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ
36:5
Bu, Üstün ve Rahim olanın indirdiği bir vahiydir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:6
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَـٰفِلُونَ
36:6
Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için... - Edip Yüksel (Turkish)
36:7
لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
36:7
Çoklarının inanmıyacağına dair söz gerçekleşmiştir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:8
إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَـٰقِهِمْ أَغْلَـٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
36:8
Boyunlarına, çenelerine kadar varan prangalar taktık da kafaları yukarıya dikilmiştir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:9
وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَـٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
36:9
Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:10
وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
36:10
Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:11
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَـٰنَ بِٱلْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
36:11
Sen ancak, mesaja uyan ve yalnız başına iken Rahman'a karşı saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin. Onu bağışlanma ve bol bir ödülle müjdele. - Edip Yüksel (Turkish)
36:12
إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا۟ وَءَاثَـٰرَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَـٰهُ فِىٓ إِمَامٍ مُّبِينٍ
36:12
Ölüleri biz, evet biz diriltiriz, onların yaptıklarını ve (ölümlerinden sonraki) sonuçlarını yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:13
وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَـٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
36:13
Onlara, bir kent halkının kendilerine gelen elçilere gösterdiği tavrın örneğini ver. - Edip Yüksel (Turkish)
36:14
إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوٓا۟ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
36:14
Onlara iki elçi göndermiştik, ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü biriyle desteklemiştik. "Biz size gönderilen elçileriz," demişlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:15
قَالُوا۟ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَـٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ
36:15
Dediler ki, "Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman ise hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söylüyorsunuz." - Edip Yüksel (Turkish)
36:16
قَالُوا۟ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
36:16
Dediler ki, "Rabbimiz bilir ki biz size gönderildik." - Edip Yüksel (Turkish)
36:17
وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَـٰغُ ٱلْمُبِينُ
36:17
"Bizim görevimiz, açıkça duyurmaktan ibarettir." - Edip Yüksel (Turkish)
36:18
قَالُوٓا۟ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا۟ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
36:18
Dediler ki, "Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer son vermezseniz sizi taşlarız ve bizden size acı bir ceza dokunacaktır." - Edip Yüksel (Turkish)
36:19
قَالُوا۟ طَـٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
36:19
Dediler ki, "Uğursuzluğunuz sizden kaynaklanmaktadır. Size uyarıda bulunulduğu için mi? Siz gerçekten sınırı aşan bir topluluksunuz." - Edip Yüksel (Turkish)
36:20
وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَـٰقَوْمِ ٱتَّبِعُوا۟ ٱلْمُرْسَلِينَ
36:20
Kentin en uzak yakasından bir adam koşarak, "Ey halkım," dedi, "Elçilere uyun." - Edip Yüksel (Turkish)
36:21
ٱتَّبِعُوا۟ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
36:21
"Sizden bir ücret istemiyenlere uyun. Onlar doğru yoldadır." - Edip Yüksel (Turkish)
36:22
وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
36:22
"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz." - Edip Yüksel (Turkish)
36:23
ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَـٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَـٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنقِذُونِ
36:23
"O'nun dışında tanrılar mı edineyim? Eğer Rahman bana zarar vermek dilese, ne onların şefaati bana bir yarar sağlayabilir ne de beni kurtarabilirler." - Edip Yüksel (Turkish)
36:24
إِنِّىٓ إِذًا لَّفِى ضَلَـٰلٍ مُّبِينٍ
36:24
"O zaman tümüyle sapıtmış olurum." - Edip Yüksel (Turkish)
36:25
إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ
36:25
"Ben sizin Rabbinize inandım; lütfen beni dinleyin." - Edip Yüksel (Turkish)
36:26
قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَـٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ
36:26
(Ölüm anında) Kendisine, "Cennete gir," denir. "Keşke benim halkım bir bilseydi..." - Edip Yüksel (Turkish)
36:27
بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ
36:27
"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırladığını..." - Edip Yüksel (Turkish)
36:28
۞ وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنۢ بَعْدِهِۦ مِن جُندٍ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ
36:28
Ondan sonra biz, halkının üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirmeğe gerek duymadık. - Edip Yüksel (Turkish)
36:29
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَـٰمِدُونَ
36:29
Sadece bir patlama... Hemen donakaldılar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:30
يَـٰحَسْرَةً عَلَى ٱلْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
36:30
Halkın durumu pek yazık. Kendilerine her ne zaman bir elçi gelse onunla alay ederlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:31
أَلَمْ يَرَوْا۟ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
36:31
Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi? - Edip Yüksel (Turkish)
36:32
وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
36:32
Hepsi toplanıp huzurumuza getirileceklerdir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:33
وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلْأَرْضُ ٱلْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَـٰهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
36:33
Ölü toprak onlar için bir ayettir: Onu diriltiriz ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:34
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّـٰتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَـٰبٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ ٱلْعُيُونِ
36:34
Orada hurma ağaçları ve üzümlerden oluşan bağ ve bahçeler yetiştirdik ve pınarlar fışkırttık. - Edip Yüksel (Turkish)
36:35
لِيَأْكُلُوا۟ مِن ثَمَرِهِۦ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
36:35
Ki onun ürünlerinden ve elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler. Şükretmiyecekler mi? - Edip Yüksel (Turkish)
36:36
سُبْحَـٰنَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَزْوَٰجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
36:36
Yerin bitirdiklerinden, kendi cinslerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden türlü çiftleri yaratan pek yücedir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:37
وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ
36:37
Gece de onlar için bir ayettir: Ondan gündüzü soyarız da onlar karanlıkta kalırlar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:38
وَٱلشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ
36:38
Güneş belirlenmiş olan rotasında akıp gitmektedir. Bu Üstün ve Bilgin olanın kurduğu bir düzendir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:39
وَٱلْقَمَرَ قَدَّرْنَـٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلْعُرْجُونِ ٱلْقَدِيمِ
36:39
Aya da, kuru bir hurma dalına dönüşünceye kadar çeşitli evreler belirledik. - Edip Yüksel (Turkish)
36:40
لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
36:40
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece, gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:41
وَءَايَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
36:41
Onlar için bir başka ayette, insan soyunu yüklü gemide taşımamızdır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:42
وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِۦ مَا يَرْكَبُونَ
36:42
Aynı şekilde, sürmeleri için onun bir benzerini yarattık. - Edip Yüksel (Turkish)
36:43
وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ
36:43
Dileseydik onları boğardık; ne bir çığlıklarına yetişen olurdu, ne de kurtulabilirlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:44
إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَـٰعًا إِلَىٰ حِينٍ
36:44
Bunun yerine, bizden bir merhamet görürler ve belli bir süreye kadar yaşatılırlar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:45
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّقُوا۟ مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
36:45
Kendilerine, "Geçmişinizden ibret alıp ve geleceğiniz için sakının ki merhamet edilesiniz," denilmişti. - Edip Yüksel (Turkish)
36:46
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ مِّنْ ءَايَـٰتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
36:46
Rab'lerinin ayetlerinden bir ayet kendilerine geldiğinde, ondan yüz çevirmeyi adet edinmişlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:47
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطْعَمَهُۥٓ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَـٰلٍ مُّبِينٍ
36:47
Kendilerine, "ALLAH'ın size verdiği rızıklardan verin," denildiğinde, inkar edenler inananlara, "ALLAH'ın, dilediği taktirde besleyebileceği kimseleri mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız," derler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:48
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَـٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَـٰدِقِينَ
36:48
Aynı zamanda, "Doğru sözlü iseniz o söz ne zaman gerçekleşecek?" diye meydan okurlar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:49
مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
36:49
Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek patlamayı beklemektedirler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:50
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَآ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
36:50
Ne bir vasiyet bırakmaya vakit bulurlar ne de ailelerine dönebilirler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:51
وَنُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ ٱلْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ
36:51
Boruya üflenince, onlar mezarlarından kalkıp Rab'lerine koşacaklar. - Edip Yüksel (Turkish)
36:52
قَالُوا۟ يَـٰوَيْلَنَا مَنۢ بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا ۜ ۗ هَـٰذَا مَا وَعَدَ ٱلرَّحْمَـٰنُ وَصَدَقَ ٱلْمُرْسَلُونَ
36:52
"Vay halimize" derler, "Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti." - Edip Yüksel (Turkish)
36:53
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
36:53
Sadece bir patlama... Hemen huzurumuza toplanıp getirilirler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:54
فَٱلْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
36:54
Bu gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve yaptığınızın karşılığından başkasını da görmezsiniz. - Edip Yüksel (Turkish)
36:55
إِنَّ أَصْحَـٰبَ ٱلْجَنَّةِ ٱلْيَوْمَ فِى شُغُلٍ فَـٰكِهُونَ
36:55
Cennet halkı o gün zevk ve eğlence ile meşguldürler. - Edip Yüksel (Turkish)
36:56
هُمْ وَأَزْوَٰجُهُمْ فِى ظِلَـٰلٍ عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ مُتَّكِـُٔونَ
36:56
Eşleriyle birlikte gölgeliklerde, koltuklara yaslanmışlardır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:57
لَهُمْ فِيهَا فَـٰكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ
36:57
Onlar için meyveler ve istedikleri her şey vardır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:58
سَلَـٰمٌ قَوْلًا مِّن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
36:58
Rahim olan Rab'den söz olarak "selam" vardır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:59
وَٱمْتَـٰزُوا۟ ٱلْيَوْمَ أَيُّهَا ٱلْمُجْرِمُونَ
36:59
Ey suçlular, siz bugün ayrılın. - Edip Yüksel (Turkish)
36:60
۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَـٰبَنِىٓ ءَادَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا۟ ٱلشَّيْطَـٰنَ ۖ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
36:60
Ey Adem'in çocukları, şeytana tapmayacağınıza dair sizden söz almamış mıydım? O sizin açık düşmanınızdır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:61
وَأَنِ ٱعْبُدُونِى ۚ هَـٰذَا صِرَٰطٌ مُّسْتَقِيمٌ
36:61
Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur. - Edip Yüksel (Turkish)
36:62
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا۟ تَعْقِلُونَ
36:62
Buna rağmen o, sizden bir çok nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız? - Edip Yüksel (Turkish)
36:63
هَـٰذِهِۦ جَهَنَّمُ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ
36:63
İşte, size söz verilen cehennem budur! - Edip Yüksel (Turkish)
36:64
ٱصْلَوْهَا ٱلْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
36:64
İnkarınızın bir sonucu olarak orada yanınız. - Edip Yüksel (Turkish)
36:65
ٱلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَآ أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ
36:65
O gün ağızlarına mühür vururuz da, bizimle elleri konuşur ve yapmış olduklarına da ayakları tanıklık eder. - Edip Yüksel (Turkish)
36:66
وَلَوْ نَشَآءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰٓ أَعْيُنِهِمْ فَٱسْتَبَقُوا۟ ٱلصِّرَٰطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ
36:66
Dilesek gözlerini büsbütün silerdik. Yolu bulmaya çalıştıklarında göremezlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:67
وَلَوْ نَشَآءُ لَمَسَخْنَـٰهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا ٱسْتَطَـٰعُوا۟ مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ
36:67
Dilesek onları oldukları yerde dondurur ne ileri gidebilir ne de geri dönebilirlerdi. - Edip Yüksel (Turkish)
36:68
وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى ٱلْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
36:68
Kime çok ömür verirsek, yaratılışını tersine çeviririz. Anlamaz mısınız? - Edip Yüksel (Turkish)
36:69
وَمَا عَلَّمْنَـٰهُ ٱلشِّعْرَ وَمَا يَنۢبَغِى لَهُۥٓ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْءَانٌ مُّبِينٌ
36:69
Ona şiir öğretmiş değiliz, zaten ona uygun düşmez. Bu, ancak bir mesaj ve apaçık bir Kuran'dır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:70
لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَى ٱلْكَـٰفِرِينَ
36:70
Dirileri uyarır ve inkarcıları açığa çıkarır. - Edip Yüksel (Turkish)
36:71
أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَآ أَنْعَـٰمًا فَهُمْ لَهَا مَـٰلِكُونَ
36:71
Görmezler mi, kendi ellerimizle onlar için çiftlik hayvanlarını yarattık da onlara sahip olmaktadırlar? - Edip Yüksel (Turkish)
36:72
وَذَلَّلْنَـٰهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
36:72
Onları kendilerine boyun eğdirdik; bir kısmına binmekte bir kısmından da yemektedirler - Edip Yüksel (Turkish)
36:73
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَـٰفِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
36:73
Ve onlar için onlarda başka yararlar ve içecekler vardır. Şükretmiyecekler mi? - Edip Yüksel (Turkish)
36:74
وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ
36:74
ALLAH'tan başka tanrılar edindiler. Belki kendilerine yardım ederler diye. - Edip Yüksel (Turkish)
36:75
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
36:75
Oysa onlara yardım edemezler; hatta tam tersine kendileri onları korumak için nöbet bekleyen askerlerdir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:76
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
36:76
Sözleri seni üzmesin. Gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi çok iyi biliriz. - Edip Yüksel (Turkish)
36:77
أَوَلَمْ يَرَ ٱلْإِنسَـٰنُ أَنَّا خَلَقْنَـٰهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
36:77
İnsan, kendisini bir damlacıktan yarattığımızı görmez mi ki bize karşı apaçık bir düşman kesilir? - Edip Yüksel (Turkish)
36:78
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُۥ ۖ قَالَ مَن يُحْىِ ٱلْعِظَـٰمَ وَهِىَ رَمِيمٌ
36:78
Ve yaradılışını unutarak bize örnekli bir soru yöneltti: "Çürüdükten sonra kemikleri kim diriltecek?" - Edip Yüksel (Turkish)
36:79
قُلْ يُحْيِيهَا ٱلَّذِىٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
36:79
De ki, "Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir." - Edip Yüksel (Turkish)
36:80
ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَآ أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
36:80
O ki, size yeşil (klorofilli) ağaçtan ateş çıkarandır. Nitekim onu yakıyorsunuz. - Edip Yüksel (Turkish)
36:81
أَوَلَيْسَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِقَـٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم ۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلْخَلَّـٰقُ ٱلْعَلِيمُ
36:81
Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Gerçekten O, Yaratandır, Bilendir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:82
إِنَّمَآ أَمْرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيْـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ
36:82
Bir şeyi dilediği zaman, ona sadece "Ol!" der ve o da hemen oluverir. - Edip Yüksel (Turkish)
36:83
فَسُبْحَـٰنَ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
36:83
Her şeyin yönetimini elinde bulunduran çok yücedir ve siz de O'na döndürüleceksiniz. - Edip Yüksel (Turkish)