Selected
Original Text
Alİ Bulaç
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
69:1
ٱلْحَآقَّةُ
69:1
'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet). - Alİ Bulaç (Turkish)
69:2
مَا ٱلْحَآقَّةُ
69:2
Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?' - Alİ Bulaç (Turkish)
69:3
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْحَآقَّةُ
69:3
O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir? - Alİ Bulaç (Turkish)
69:4
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌۢ بِٱلْقَارِعَةِ
69:4
Semud ve Ad (toplumları), karia’yı yalan saydılar. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:5
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا۟ بِٱلطَّاغِيَةِ
69:5
Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:6
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا۟ بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
69:6
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:7
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَـٰنِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى ٱلْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ
69:7
(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:8
فَهَلْ تَرَىٰ لَهُم مِّنۢ بَاقِيَةٍ
69:8
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun? - Alİ Bulaç (Turkish)
69:9
وَجَآءَ فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُۥ وَٱلْمُؤْتَفِكَـٰتُ بِٱلْخَاطِئَةِ
69:9
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:10
فَعَصَوْا۟ رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً
69:10
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:11
إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلْمَآءُ حَمَلْنَـٰكُمْ فِى ٱلْجَارِيَةِ
69:11
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide Biz sizi taşıdık; - Alİ Bulaç (Turkish)
69:12
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَآ أُذُنٌ وَٰعِيَةٌ
69:12
Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar da onu belleyip-kavrasın.' - Alİ Bulaç (Turkish)
69:13
فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ نَفْخَةٌ وَٰحِدَةٌ
69:13
Artık sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:14
وَحُمِلَتِ ٱلْأَرْضُ وَٱلْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَٰحِدَةً
69:14
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:15
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
69:15
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:16
وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِىَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
69:16
Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' - Alİ Bulaç (Turkish)
69:17
وَٱلْمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرْجَآئِهَا ۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَـٰنِيَةٌ
69:17
Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:18
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنكُمْ خَافِيَةٌ
69:18
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:19
فَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَـٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَآؤُمُ ٱقْرَءُوا۟ كِتَـٰبِيَهْ
69:19
Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:20
إِنِّى ظَنَنتُ أَنِّى مُلَـٰقٍ حِسَابِيَهْ
69:20
"Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:21
فَهُوَ فِى عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
69:21
Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:22
فِى جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
69:22
Yüksek bir cennette. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:23
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
69:23
Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:24
كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَآ أَسْلَفْتُمْ فِى ٱلْأَيَّامِ ٱلْخَالِيَةِ
69:24
"Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:25
وَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَـٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَـٰلَيْتَنِى لَمْ أُوتَ كِتَـٰبِيَهْ
69:25
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:26
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ
69:26
"Hesabımı hiç bilmeseydim." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:27
يَـٰلَيْتَهَا كَانَتِ ٱلْقَاضِيَةَ
69:27
"Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:28
مَآ أَغْنَىٰ عَنِّى مَالِيَهْ ۜ
69:28
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:29
هَلَكَ عَنِّى سُلْطَـٰنِيَهْ
69:29
"Güç ve kudretim yok olup gitti." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:30
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
69:30
(Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:31
ثُمَّ ٱلْجَحِيمَ صَلُّوهُ
69:31
"Sonra çılgın alevlerin içine atın." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:32
ثُمَّ فِى سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَٱسْلُكُوهُ
69:32
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:33
إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ ٱلْعَظِيمِ
69:33
"Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:34
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ
69:34
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:35
فَلَيْسَ لَهُ ٱلْيَوْمَ هَـٰهُنَا حَمِيمٌ
69:35
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:36
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
69:36
"İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:37
لَّا يَأْكُلُهُۥٓ إِلَّا ٱلْخَـٰطِـُٔونَ
69:37
"Bunu da, hata edenlerden başkası yemez." - Alİ Bulaç (Turkish)
69:38
فَلَآ أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
69:38
Hayır; gördüklerinize yemin ederim, - Alİ Bulaç (Turkish)
69:39
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
69:39
Görmediklerinize de. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:40
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
69:40
Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:41
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَّا تُؤْمِنُونَ
69:41
O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz? - Alİ Bulaç (Turkish)
69:42
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
69:42
Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? - Alİ Bulaç (Turkish)
69:43
تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
69:43
Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:44
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ ٱلْأَقَاوِيلِ
69:44
Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:45
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِٱلْيَمِينِ
69:45
Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:46
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ ٱلْوَتِينَ
69:46
Sonra onun can damarını elbette keserdik. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:47
فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَـٰجِزِينَ
69:47
O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:48
وَإِنَّهُۥ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
69:48
Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:49
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ
69:49
Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:50
وَإِنَّهُۥ لَحَسْرَةٌ عَلَى ٱلْكَـٰفِرِينَ
69:50
Gerçekten o (Kur'an), kafirler için bir hasrettir. - Alİ Bulaç (Turkish)
69:51
وَإِنَّهُۥ لَحَقُّ ٱلْيَقِينِ
69:51
Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakîn). - Alİ Bulaç (Turkish)
69:52
فَسَبِّحْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلْعَظِيمِ
69:52
Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. - Alİ Bulaç (Turkish)