Selected
Original Text
Alİ Bulaç
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
70:1
سَأَلَ سَآئِلٌۢ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ
70:1
İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:2
لِّلْكَـٰفِرِينَ لَيْسَ لَهُۥ دَافِعٌ
70:2
Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:3
مِّنَ ٱللَّهِ ذِى ٱلْمَعَارِجِ
70:3
(Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:4
تَعْرُجُ ٱلْمَلَـٰٓئِكَةُ وَٱلرُّوحُ إِلَيْهِ فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُۥ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
70:4
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:5
فَٱصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا
70:5
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:6
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُۥ بَعِيدًا
70:6
Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:7
وَنَرَىٰهُ قَرِيبًا
70:7
Biz ise, onu pek yakın görüyoruz. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:8
يَوْمَ تَكُونُ ٱلسَّمَآءُ كَٱلْمُهْلِ
70:8
Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:9
وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ
70:9
Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:10
وَلَا يَسْـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا
70:10
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:11
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ ٱلْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍۭ بِبَنِيهِ
70:11
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:12
وَصَـٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ
70:12
Kendi eşini ve kardeşini, - Alİ Bulaç (Turkish)
70:13
وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِى تُـْٔوِيهِ
70:13
Ve onu barındıran aşiretini de; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:14
وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ
70:14
Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:15
كَلَّآ ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ
70:15
Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: - Alİ Bulaç (Turkish)
70:16
نَزَّاعَةً لِّلشَّوَىٰ
70:16
Başın derisini kavurup-soyar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:17
تَدْعُوا۟ مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ
70:17
Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:18
وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰٓ
70:18
(Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:19
۞ إِنَّ ٱلْإِنسَـٰنَ خُلِقَ هَلُوعًا
70:19
Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:20
إِذَا مَسَّهُ ٱلشَّرُّ جَزُوعًا
70:20
Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:21
وَإِذَا مَسَّهُ ٱلْخَيْرُ مَنُوعًا
70:21
Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). - Alİ Bulaç (Turkish)
70:22
إِلَّا ٱلْمُصَلِّينَ
70:22
Ancak namaz kılanlar hariç; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:23
ٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَآئِمُونَ
70:23
Ki onlar, namazlarında süreklidirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:24
وَٱلَّذِينَ فِىٓ أَمْوَٰلِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ
70:24
Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: - Alİ Bulaç (Turkish)
70:25
لِّلسَّآئِلِ وَٱلْمَحْرُومِ
70:25
Yoksul ve yoksun olan(lar)için. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:26
وَٱلَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ ٱلدِّينِ
70:26
Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:27
وَٱلَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ
70:27
Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:28
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ
70:28
Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:29
وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَـٰفِظُونَ
70:29
Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:30
إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَـٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
70:30
Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:31
فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ
70:31
Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:32
وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَـٰنَـٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ
70:32
(Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:33
وَٱلَّذِينَ هُم بِشَهَـٰدَٰتِهِمْ قَآئِمُونَ
70:33
Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:34
وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
70:34
Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:35
أُو۟لَـٰٓئِكَ فِى جَنَّـٰتٍ مُّكْرَمُونَ
70:35
İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:36
فَمَالِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ
70:36
Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:37
عَنِ ٱلْيَمِينِ وَعَنِ ٱلشِّمَالِ عِزِينَ
70:37
Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:38
أَيَطْمَعُ كُلُّ ٱمْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
70:38
Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? - Alİ Bulaç (Turkish)
70:39
كَلَّآ ۖ إِنَّا خَلَقْنَـٰهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ
70:39
Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:40
فَلَآ أُقْسِمُ بِرَبِّ ٱلْمَشَـٰرِقِ وَٱلْمَغَـٰرِبِ إِنَّا لَقَـٰدِرُونَ
70:40
Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz; - Alİ Bulaç (Turkish)
70:41
عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
70:41
Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:42
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا۟ وَيَلْعَبُوا۟ حَتَّىٰ يُلَـٰقُوا۟ يَوْمَهُمُ ٱلَّذِى يُوعَدُونَ
70:42
Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:43
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ ٱلْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ
70:43
Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
70:44
خَـٰشِعَةً أَبْصَـٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمُ ٱلَّذِى كَانُوا۟ يُوعَدُونَ
70:44
Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük' yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür. - Alİ Bulaç (Turkish)